27 Aralık 2009

...

Ocak tüter, Ömer üfler zefir-i hârıyle;
Zemîni lihye-i beyzâ yı târumârıyle,
Sücûd tavr-ı huşû'unda, muttasıl süpürür;
İçinde rûhu yanar, cebhesinde ter köpürür!
Döner muhît-i nigâhında tûde tûde duman;
Bulut geçer gibi necmin hıyat-ı nurundan!

...

25 Kasım 2009

Günah Görmemiş Bakışlara..

Bir bakış...İnsanı tüm hücrelerine kadar yaralayan bir bakış.Alınamayan nefes,atılamayan adım.Ve sadeliğin o zor tasviri.Ölümsüz ruhundan taşan damlaların hayat vermesi.

Bir çift göz...Asalet ve masumiyet.Yağmurla yıkanmış toprağın efsunlu kokusu.Camlarda ışıl ışıl parlayan batmaz güneş damlacıkları.Serkeş ve sersemleten bir çift göz.

Bir çehre....İnsanı itidale zorlayan bir çehre.İradeyi felce uğratan hayranlık.İnsanı bedeni varlık olmaktan soyutlayan;ona yeni bir iklim,yeni hülyalar kazandıran bir çehre,aydınlık!

Kendi rızasıyla esarete razı olan bu bedbin elbette kobraların zehrine maruz kalacaktır.Bu asil çehrenin masum gözlerinden süzülen her bakış ölümcüldür.Merhaba ey Ölüm!

29 Ekim 2009

BİZE İTHAF OLSUN


Şimdi senden uzakta, aşk şudur diyebilsem eğer, son defa kendimi ve ilk defa okuyucumu kandırmış olacağım.
Bildim dediğim bir aldanıştır çünki o, duydum dediğim bir yanlıştır.
Şimdi ayın, şın ve kaf’ları çıkardılar elif-be'lerden de sensizliğin mektebinde bir sabra mıhladılar bizi elif’lerle he’lerden
Sensizlikte hasretin hüzzamlarını öğrendik kucak kucak, ve aşkın nihavent saltanatını arar olduk köşe bucak
Bildiğimizi sandıkça yandık da yolunda, yolunda yandığımızı sandıkça bildik sonunda
Aşkın gerçeği değildi bildiğimiz, ama aşkın ateşiydi yandığımız.Artık şüphedeyiz, canları yâre ulaştıran bir sel miydi aşk, şekeri güzele sunup ağuyu kalbe bulaştıran bir el miydi!
Sana varacak yolların çilesimiydi; tutkular ötesi tutkunun zirvesi, hasretle yanışların sesi miydi!

Çandarlı'dan cevap... İskender PALA/Kitab-ı Aşk

9 Ekim 2009

Tüm İnsanlığa İthaf olsun!

İnsannn...Varlığının başı kokmuş bir damla,sonu kokmuş bir ceset ve hayatı boyunca pislik taşıyıcısı.Kendi arzu ve ihtiraslarının müstahdemi,sonsuz hırsı ve ihtiyacıyla bir zaaflar bütünü.Her zaafı bir boyun eğişin sebebi.Bazen yaşamak bazen ölmemek için hep ödün verdi ve bazende yaşatmak için...Maslov ve onun acizler piramidi.Bu rönesans artığı psikolog ,materyalist ve determinist insanı nede iyi tarif etmiş.Yaşamalı insan;yaşamak için:nefes almalı,nefes alıyorsa yemeli içmeli,mental sonrasında metafizik tatmin ardından toplum içi saygı kaygısı ve sevgi sanrıları ve en sonunda bir muallak ve keşmekeş ''kendini gerçekleştirme''.Neden???Çünkü insan hiçdir değersizdir kendi nezdinde,garip ve sanal uğraşlarla kendini değerli addeder.Kimi giydiği ile kimi yediği ile kimi barındığı kimi gezdiği kimi sevdiği kimi ezdiği kimi bildiği ile değerli olur.
İnsan hiç değişmedi.Adem'den bu yana hep aynı kaldı.Hep şeytana kandı,memnu veyvasına sarıldı.Onun ağacını salladı durdu.Kafasına düşen onca garip nesneye atlattığı binbir badireye rağmen hiç usanmadı,utanmadı,sıkılmadı...Ve asla ibret almadı!
İbret vesikası-7 Çandarlı'ya armağan.

27 Eylül 2009

MAĞARA

Bir mağaraya düştün dostum..Girişi boydan boya gün ışığına açık bir yeraltı mağarası.İnsanlar düşün bu mağarada.ÇoCcukluktan beri zincire vurulmuş hepsi;ne yerlerinden kımıldamaları,ne başlarını çevirmeleri kabil,yalnız karşılarını görüyorlar.Arkalarından bir ışık geliyor..uzaktan,tepede yakılan bir ateşten.Ateşle aralarında bir yol var,yol boyunca alçak bir duvar.Gözbağcıları seyircilerden ayıran setleri bilirsin,üzerlerinde kuklalarını sergilerler,öyle bir duvar işte..Ve insanlar düşün,ellerinde eşyalar:Tahtadan,taştan insan veya hayvan heykelcikleri,boy boy,biçim biçim.Bu insanlar duvar boyunca yürümektedirler,kimi konuşarak,kimi susarak.Garip bir tablo diyeceksin,hele esirler daha da garip.Doğru..O esirler ki ömür boyu başlarını çeviremeyecek,kendilerini de,arkadaşlarını da,arkalarından geçen nesneleri de duvara vuran gölgelerinden izleyecekler.Şimdi de mağarada seslerin yankılandığını düşün..Dışarıdan biri konuştu mu,esirler gölgelerin konuştuğunu sanır,öyle değil mi?Kısaca,onlar için tek gerçek var:Gölgeler.


Tutalım ki zincirlerini çözdük esirlerin,onları vehimlerinden kurtardık.Ne olurdu dersin,anlatayım..Ayağa kalkmağa,başını çevirmeğe,yürümeğe ve ışığa bakmağa zorlanan esir,bunları yaparken acı duyardı.Gözleri kamaşır,gölgelerini görmeğe alıştığıcisimleri tanıyamazdı.Biri,ona: "Ömür boyu gördüklerin hayaldi.Şimdi gerçekler karşı karşıyasın" diyecek olsa, sonra da eşyaları bir bir gösterse,"bunlar nedir" diye sorsa,şaşırıp kalır,mağarada gördüklerini,şimdi gösterilenlerden çok daha gerçek sanırdı.


Bir de düşün ki tutsağı mağaradan çıkarıp dik bir patikadan güneşin aydınlattığı bölgelere sürükledik.Bağırdı,yanıp yakıldı,öfkelendi...Kulak asmadık.Gün ışığına yaklaştıkça gözleri daha çok kamaştı.Hiçbirini seçemez oldu gerçek nesnelerin.Sonra,yavaş yavaş alıştı aydınlığa.Önce gölgeleri farketti,arkasından insanların ve cisimlerin suya vuran akislerini.Akşam olunca göğe çevirdi bakışların,ayı gördü,yıldızları gördü.Zamanla güneşin sulardaki aksine bakabildi.Nihayet gökteki güneşe çevirdi gözlerini.Ve düşünmeğe başladı.Ona öyle geldi ki mevsimleri de,yılları da güneş yaratıyor,görünen dünyanın yöneticisi o.Esirlerin mağarada gördükleri ne varsa onun eseri.Ve eski günlerini anımsadı.Ne kadar yanlış anlamışlardı bilgeliği.Mutluydu şimdi,mağarada kalan arkadaşlarına acıyordu.Eski hayatına,eski vehimlerine dönmemek için her çileye katlanabilirdi.


Adamın mağaraya döndüğünü tasavvur et.Karanlığa kolay kolay alışabilir mi?Dostlarına hakikatı söylese dinlerler mi onu?Ağzını açar açmaz alay ederlerdi:"Sen dışarıda gözlerini kaybetmişsin,arkadaş.Saçmalıyorsun.Biz yerimizden çok memnunuz.Bizi dışarı çıkarmağa zorlayacakların vay haline.."


İşte böyle aziz dostum.Sana anlattığım hikaye kendi hikayemizin tasviridir.Yer altındaki mağara:Görünürler dünyası.Yücülere çıkan tutsak,meseller(idea'lar) alemine yükselen ruh..

8 Eylül 2009

Geleceğe İthaf Olsun..

Bir zamanlar kapıkullarımız olanları Çağdaş Medeniyet Seviyesi'nde ilan etmek,ne büyük çelişki!

Hazin olanı,bu dipsiz seviyeye inmeye çalışmak.Kapıkulu olmaya çalışmayalım.Olmamız gereken tek şey :Kendimiz.Ruh ve mana köklerine bağlı,başı dik ve onurlu,şerefli mazisine layık bireyler olmalıyız.İnsanlık ancak bu denli tutkulu nesillerin yetişmesiyle ait olduğu çıtaya yükselebilir.

İnsanlığın ufku, temiz ve masmavi göklere, ancak adil dünya anlayışına sahip bireylerce genişleyebilir..Bu ihtişamlı ufka ilerlerken Adalet tohumunu dünyanın bütün topraklarına ekmek niyetiyle hareket etmekten başka amacımız olamaz.

Bakışlarında eşitlik duygusunun kaybolmadığı,gönlünün her daim dupduru olduğu,kudretli kanında tutkulu heyecanın devamlı var olduğu ve tek gayesi Hakk'ın rızası olan nesillerimizin yetişmesi dileğiyle...

Aşk'a İthaf Olsun.

...Özlüyordum seni.Sana ait acılarımı,sevinçlerimi ve en küstahça yalanlarımı özlüyordum.Mecnun,Leyla'sını hiç özlemedi.O,sevdiğinden hiç ayrılmadı ki özlesin.Ben seni yanımdayken bile özlerdim.Ben sevdim,bekledim.Fethi bekleyen Fatih gibi bekledim.Fatih yirmi bir yıl bekledi;ben yirmi bir asır bekledim.Kahpe Bizans düşmedi.Yıkılmıyordu Viyana surları.Ben yıkıldım.Başım ayrı gövdem ayrı savaştım.Romeo o gün yalnız uyudu.Juliet,Don Kişot'un savaşını izliyordu.Masumane ve günahkar bir ihanet.
Ve kırkıncı gün,sensiz!Ümitkar bir şubat soğuğu.Sen kendini alışkanlıkların kuştüğü yatağına bırakmış gibisin.Ben yine peşin hükümlerin koltuk değnekleriyle yürüyorum.Senin yoldaşın korkuların,acıların ve utançların.Yalınızız.Yılların levsi iskarpinlerini yalayıp geçmiş,yaşamamışsın ki kirlenesin.
Ve elli beşinci gün,sensiz!Gülü dikeninden koparamazsınız.İnsan bütündür.Acılarıyla,tebessümleriyle,umutlarıyla birdir.Bir olmayan Julien.Julien,kendi kendisiyle,yatan adam.Yatakta bile mürai.Yatakta bile kendisi değil.Duyguların erozyana uğraması,felaketlerin en acısı.Unutmak ve avunmak ihanetin en büyüğü.Şems gitmemeliydi.O bir güneşti,batmayan.Güneş zaten batmazdı,sadece giderdi.Sen de gitmemeliydin o rezil iklime.Uyuşturan,pelteleştiren,sersemleten iklimde ne işin vardı?Dünya yuvarlak değil ki dönüp dolaşıp aynı yere gelesin.Nietzsche bu yüzden gitmedi,delirdi.Stendhal bir adım gitti,bir adım gelemedi.Kırmızı ve Siyah,biz,Stendhal'in bir adımı.
İnsan dünü anımsayabildiği sürece yaşar.Artık yanarak değil,tüterek yaşıyorum.Nemli bir tomar gibi...Sen yaşamayacaksın. Cansız.Mezar taşı gibi sükut.Üşüten,ürperten,asabileştiren.Oysa Kafka gülümsemeye başlamıştı.Dadal'oğlu ferman dinlemiyordu.Dinlese dağların padişahı olacaktı,dağlar onun olacaktı.Gitmeseydim benim olacaktın,gitmeseydin senindim.Kaçta kaçın benim?Gidenler yüzlerinde maskeyle dönerler.Sahneye maskeyle çıkmak,ben aktör değilim.Kirli rolünü renksiz sahnene sakla....
Aşk ölür,ayrılık ölmez.Mavi gözlü dev öldü..Ayrılığı nefes alıyor.Ayrılık,Olemp'e giderken ölmek.Yalnız ölmek.Bir sayfada ölmek.İhtişamsız ve dekorsuz....
Ve ben çamurdan koparıp vazosuna koyduğum bu mehteşem zambağın hatırasını minnetle yadederim.Bu zambağın saksısı kalbim.Bu zambak bütün ihtişamı ile ancak benim göğsümde açabilir.Etin ete hasreti!Başladığı yerde biter....
Biz büyüdük ve kirlendi dünya.Bir şiiirinin son çığlığı,son matemi ve son mısrası.Evet,biz büyüdük...!

27 Ağustos 2009

Kahverengi bir yas ve Sen.

Güneşe de ölüme de dimdik bakılamazmış.Sen benim güneşim.Sen benim ecelim.Cennetten kovulan Adem gibiyim,kulaklarımda sesinin ilahi bestesi,boşluklarda yuvarlanıyorum.Sen ise,düşman bir dünyanın kırık aynasında acılarını ve korkularını izliyorsun.Güzel olan bu değil.Seni bir kez defa görmek istiyorum.Güzel olan bu.Gözlerimin gözlerinle tecessüsü.Anlık ürperti,sıcak ve masum.

İltifatlarım başını döndüren çivili yalanlar.Hayır.Yalan değil,sonsuz gerçeğin gerçeği.Benim gerçeğim,Sen.Senden sonrası 'Kış'.Kış benim iklimim de ebedi sükut.Soğuk ve çaresiz bir iklimin ümitdolu ateşböceği,kalbim.Kalbim yani ruhun ve madden.Düşman cephede bir sığınak.Benim kalbim,benim mağaram.Sen beni zincirli olduğum mağaradan çıkaran Işık.

Ve Sen!İhtiraslarımın perestişle eriyen güneşi.Yaralı yüzüm.Ve ben!Kabını ve kalbini arayan adam.Hasretle eriyen kaya.Sevimsiz ve nahoş bu kaya elbette erimeye layık,mahkum.

Zarafet ve letafetin camlarımdan perde perde süzülerek kalbime ilahi ışığı aksettiren gözlerinizle bir an başbaşa kalabilmek doyumsuz bir vuslat.Hazin bir acı.Aşk'ta acının karşıtı yok.Aşk,acı.Kabı kırılan su dökülmeye mahkum.Kabım kalbin.Su,ruhum.Kaçta kaçın kırık?Kaçta kaçım yerlere döküldü?

İnsanın mayası toprak.Kalp,bir avuç toprak.Ve Aşk,bir avuç toprağın üstüne serpilmiş bir tutam acı.Aşk,acının sefiri.Sersemleten,yalnızlaştıran sefir, terk et taopraklarımı.

Aşk ölür,aşık ölür,ayrılık ölmez.Sensiz bir türlü uyanamadığım kabus,ayrılık.Ve bizi kendisine esir eden Aşk hürriyeti.Benim hürriyetimin demir parmaklıkları sensin.İnsan demir parmaklıkları sever mi?

Ve ben,çamurdan koparıp vazosuna koyduğum bu muhteşem zambağın hatırasını minnetle yadedeceğim.